TurkmenCadiri


Ağaç Öy: Türkmen Çadırı

Kaynak: Deveci, Abdurrahman, "Ağaç Öy: Türkmen Çadırı, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,  yıl/ year: 34, cilt/ volume: 101, sayı/ number: 200,  İSSN: 0255- 0644, September/ Oktober 2012, s. 109- 122.

مقاله به ترکی استانبولی در باره چادر ترکمن: آغاچ اوی، چاپ شده در مجله « تورک دونیاسی آراشتیرمالاری/ پزوهشهای دنیای ترک»، شماره  101 سال 

ÖZET:

Dünyada varlığını gösteren toplulukların hemen hepsi toplumsal hayatlarında çadırda yaşamayı denemişlerdir. Bunlardan bazıları erken dönemlerde, çadırdan yeni taş evlerine geçerken, bazıları da bu geçişi geç dönemlerde yapmışlardır. Bu geçiş Türkmenler arasında çoğunlukla 20. yüzyılda gerçekleşmiştir. Türkmenistan Türkmenleri arasında çadırdan taş evlere geçiş süreci, 20. yüzyılın başlarında, Ruslara yenilmelerinden sonra başladıysa da,  Türkmensahra- İran Türkmenleri arasında 1924 olaylarından sonra, İran şahı Rıza Han’a yenilmesinden ve ilk Türkmen cumhuriyetinin düşmesinden sonra başlamıştır.
Bugün, bu çadırlar Türkmenler arasında genellikle çobanların yaylaklarında ve değişik törenlerde kullanılır. Türkmenistan ve Türkmensahra Türkmenleri arasında bu çadırların sayıları az olsa bile hala bulunmaktadır.
Bu makalede, Türkmen evinin tarihçesine Hunlar döneminden şimdiye kadar, genel olarak bakılmıştır. Türkmen çadırının mimarisi, onu oluşturan elamanlar ve Türkmenlerin çadır yaptıklarında yerine getirdikleri törenlerin üzerinde durulmuştur.
Makale, Hunlar dönemindeki çadırlarla, Türkmen çadırın arasındaki benzerliklere de değinmiştir.

Anahtar Kelimeler: Türkmen, Türkmen çadırı, Türkmen mimarisi, Türkmensahra


ABSRTACT


Almost all of social groups that existed in this world, have tried to live in tents in their social life. While some of these moving to stone houses in early stages, some have made this transition much later. The transition of the Turkmens happened in mostly 20th century. Even though the transition in Turkmenistan Turkmens has begun after they were defeated by Russians in early 20th century, Turkmensahra/ Iranian Turkmens started living in the stone houses after the events of 1924 when they were defeated by King Reza Khan and after the fall of the first Turkmen republic.
Today, the Turkmen tents are used in shepherds pastures and various ceremonies. They are still sporadically exist in Turkmenistan and Turkmensahra.
This article is an overview of the history of the Turkmen tent, since the Huns era. The architecture of Turkmen tent, elements of it, and the ceramonies in which Turkmens set up tents.
This manuscript also refers to the similarities between the Turkmen tents and the Huns’.

Key Words: Turkmen, Turkmen tent, Tent, Turkmen architecture, Turkmensahra




Ağaç Öy: Türkmen Çadırı

Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman DEVECİ

Giriş:
İnsanoğlunun ilk mimari eserleri çadırlarla başlamıştır. Hareketli savaş taktiği uygulayıp, sık sık yer değiştirmek zorunda olan kavimlerin, güvenilir ve verimli topraklar bulmak için göçerek yaşamak zorunda olan toplulukların kullandıkları, kurulup sökülen ve kolayca taşına bilen meskenleri genel anlamda çadır olarak adlandırılmaktadır.
Araştırmalar sonucunda çadırların tarih öncesi devirlerde bile, insanların mağaralarla aynı zamanda kullandıkları bir mesken türü olduğu ortaya konmuştur[1].

 Dünyada varlığını gösteren toplulukların hemen hepsi toplumsal hayatlarında çadırda yaşamayı denemişlerdir. Bunlardan bazıları erken dönemlerde, çadırdan yeni taş evlerine geçerken, bazıları da bu geçişi geç dönemlerde yapmışlardır. Bu geçiş Türkmenler arasında çoğunlukla 20. yüzyılda gerçekleşmiştir. Türkmenistan Türkmenleri arasında çadırdan taş evlere geçiş süreci, Ruslara yenilmelerinden sonra başladıysa da[2],  Türkmensahra- İran Türkmenleri arasında 1924 olaylarından sonra, İran Şahı Rıza Han’a yenilmelerinden ve ilk Türkmen Cumhuriyetinin düşmesinden sonra başlamıştır. Aslında, ondan önce de Türkmenler arasında birkaç odalı mimariye sahip olan evler yapılmıştır, ama çok az sayıdadır. Türkmensahra’da Hazar denizinin yakınındaki Kümüş Tepe şehrinde bulunan iki katlı ağaç binalar, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyılın başlarında yapılan ağaç evlerinin en güzel örneklerindendir.
Türkmenler, taş binaları yapma sürecinin başlanmasından sonra da, “ak öy”, kara öy”, ve “göttikme” adında bilinen çadırlarını bırakmamışlardır. Göçebe hayatı terk etmeye ve belli bir yerde mesken tutmaya mecbur olan Türkmenler, taş evlerinin yanında çadırlarını da kurmuşlardır. Bu çadırlar ikinci ev olarak kullanılmakta olup, Türkmenistan ve Türkmensahra Türkmenleri arasında sayıları az da olsa hala bulunmaktadır (Resim 1). Genellikle köylülerde ve özellikle yaylağa çıkan çobanlar tarafından ve ayrıca Türkmenler arasında yapılan değişik törenlerde kullanılır. Türkmenler özellikle bu çadırlar içinde oturup çay içmekten çok keyif alırlar. 
Türkmensahra Türkmenlerinden olan bu araştırmacı da, hayatının güzel günlerini bu çadırlarda geçirdiği için, Türkmen çadırını bu makalenin konusu olarak belirlemiştir.
Bu araştırmada, Türk çadırının tarihine değindikten sonra Türkmen çadırının özellikleri, mimarisi ve onunla ilgili gelenekler ele alınmıştır.
Türkmenler tarih boyunca, çadırlarına, evlerini oluşturdukları için, “öy” (ev)  veya ağaç öy”, demişlerdir. Ancak çadırların değişik durumuna ve şekline göre, “yurt”, “ak öy”, “göttikme” gibi terimler de kullanılmıştır. Bugün Türkmenler, ister çadır ister yeni binalar için “öy” terimini kullanırlar.  Ancak bu makalede, Türkmen çadırından genel olarak söz edildiğinde, ağaç ve kamıştan yapıldığını göz önünde bulundurarak, “ağaç öy” terimi, değişik türlerlerinden söz edildiğinde de o türün özel adı geçecektir.

Hunlarda ve Göktürklerde Çadır:

Çadır, özellikle bozkır bölgelerinde bulunan, hayvancılıkla geçinen ve “yaylak” ile “kışlak” arasında belirli yerlerde ibadet ve törenlerini yapan yarı yerleşik Türk toplulukları ve diğer bozkır topluluklarından günümüze kadar kullanılagelmiştir[3].
Başlangıçtan beri esas geçimleri hayvancılıktan olan Türkler tüm gereksinimlerini temin edebildikleri çadır köy ve şehirlerde yaşarlardı. Özellikle hayvanları için sürekli olarak iklim ve otlak bakımından elverişli yerler aramak zorunda olan Türk kavimleri için yerleşik bir düzen fazla geçerli olamıyordu. Türkler yerleşik düzene geçtikten sonra da yaşamlarını ve törenlerini aynı çadır kültürü ile çok daha gelişkin ve ileri bir seviyede devam ettirmişlerdir[4].
Tarih boyunca Türk ordularının hareketli savaş taktiği uygulaması nedeniyle Hükümdar ve askeri birliklerin meskenlerinin hızla yer değiştirebilme özelliğine sahip olması gerekiyordu.
Hun devletinde şehirler büyük savaşlar nedeniyle “Çadırlı Ordugah” şeklindeydi. Ordugahta hükümdar ile maiyeti, aileleri, saray memurları, büyük bürokratlar ile Muhafız birliği bulunuyordu.
Gerek Hun gerekse Göktürk devletinde bir şehri başkent edinerek sürekli oturmak, savaş taktiği bakımından tehlikeli görülüyordu. Şehir dışında bir ordugahta her türlü baskına karşı hareketli ve dinamik bir şekilde, savaşa hazır olmak gerekiyordu[5].
Bütün İç Asya ve Orta Asya’yı siyasi bir birlik haline getiren Hunların (M. Ö. 220. M. S. 216) sanatında Türk mimarisinin ilk gelişmiş örneklerini oluşturan kurganlar ve çadırlar görülür.
Hun devrinde kurganlardan çıkarılan bazı malzemeler ve başka ipuçları hareketli Türk topluluklarında yurt tipi çadırın, kolayca kurulup sökülebilen ve rahatlıkla bir yerden bir yere nakledilebilen bir mesken olarak çok önemli bir yere sahip olduğunu gösterir. Yaylak- kışlak tarzına uygun olarak sökülüp kurulabilen çadırların hayvanlarla taşındığı bilindiği gibi, tekerlekli araçlarla nakledildiğini gösteren örneklerin varlığı da tespit edilmiştir[6].

Çin tarihine ait belgelerde Göktürklerin arabalı otağlar kullandıkları belirtilmektedir. Göktürkler olası bir Çin saldırısına karşı sürekli savaş ve seferberlik halindeydiler[7].
Türkler bir toprağı yurt edinmelerinde çeşitli kolaylıklar sağlayan çadırdan yerleşik toplum yaşamına geçtikten sonra da kopmamışlardır. Bugün Orta Asya Şehirlerinde bahçeler içinde beton evlerle yan yana kurulmuş çadırlar görülmektedir.
Geç dönemlerde çadır tiplerinin tümüne birden “alaçik” denildiği de olmuştur. Ancak alaçik veya alaçık denilen çadırlar sadece kiler gibi kullanılırdı. Bu çadırların derim kanatları iki yandan uzun dikdörtgen perdeler oluşturacak şekilde yerleştirilir ve uğların yerleştirilmesiyle çatı bir tonoz görünümünü alırdı[8].

Hun devrinden itibaren tüm Türk dünyasında yaygın olarak kullanılan çadır tipi “öy” (ağaç öy) veya “üy” diye anılan meskenlerdir. Türkmenistan’da beyaz keçeden yapılan çadırlara “ak öy, ag öy,” keçeleri odun isiyle karartılmış çadırlara ise “Kara, gara öy” denilirdi. Ak öyler misafirler ve yeni evli çiftler için kurulurdu.
Kara çadır bugün Anadolu Yörüklerinin arasında da kurulur. Ancak Kara çadır, kara öyle ister şekilde ister keçe türünde farklılık taşımaktadır.  Anadolu’da yaşayan göçebe Yörükler arasında kullanılan çadır, keçi kılından dokunmuş düzenli bir plan şeması göstermeyen çadır tipidir[9].
Bu çadırlar silindirik bir şekil meydana getiren alt gövde ile bunun üzerinde yer alan ve kubbeyi meydana getiren iki esas bölümden ibarettir. Türkmen çadırının  
Bilimsel literatürde bunların “yurt tipi çadır” veya ak öy olarak adlandırıldığını görüyoruz. Bazen “keregü”, “derim evi” (Anadolu) gibi terimler de söz konusu tipteki çadırları ifade etmek için kullanılan isimlerdendir[10].
Konumuz kapsamındaki çadırlar birbirine çapraz raptedilmiş aksamların yan yana getirilmesiyle oluşan bir gövdeye sahiptirler. Bu gövdenin üzerine tepedeki bir çemberle birbirlerine tutturulan eğik çubuklar (uk) yerleştirilirdi. Ortadaki kısım ocak için bırakılıyor, daha sonra çadırın üstü aşamalar halinde keçelerle kapatılıyordu. Bu keçeler kolonlarla bağlanmaktaydı. Kapı ise, ahşap söve ve lentondan oluşan bir keçe ya da halıyla kapatılmış bir giriş kısmında bulunuyordu[11].
Hun devrinde kubbe şeklinde çatıya sahip “yurt” tipi çadırın varlığı Çin kaynaklarından da anlaşılmaktadır. Ögel’e göre Çinliler Hunların kubbeli çadırlarına “sonsuzluk, boşluk, kubbe, barınılacak yer” anlamında Ch’iung-lu diyorlardı. Hunlarla uzun zaman birlikte yaşayan Wusun hükümdarına gelin giden bir Çinli prensesin şiirinde de (M.Ö 110- 104) “kırmızı yün kumaşlarla çevrilmiş kubbeli çadır”dan bahsedilmektedir[12].
Büyük Hun Devleti kurulmadan hemen önce, proto- Hun kültürü olarak değerlendirebileceğimiz Tagar kültürü devresinde Orta Yenisey’de yani kem Havzası’nda, Boyar mıntıkası petrogliflerinde M.Ö VII- VI yüzyılları tarihlenen bozkır yaşamını betimleyen sahnelerde gövdesi yuvarlak, çatısı kubbe şeklinde çadır tasvirlerine rastlanmıştır (Resim 3)[13]. Kurganlar, çadırlar ve yavaş yavaş ortaya çıkan diğer mimari unsurlar, sonraki devirlerdeki Türk mimarisinin kaynaklarını oluşturmuştur. Hunlar yaygın olarak keçeden yapılmış kubbeli çadırlar kullanıyorlardı[14].
Orta Asya ve Ön Asya’dan bütün dünyaya yayılan kubbe mimarisi, çadırdan gelmektedir. Mezopotamya’nın kubbeli evleri, Ön Asya’nın ve hatta Anadolu’nun kümbetleri, kâgirden yapılmış bir Türk çadırı şeklindedir[15].

Ağaç Öyün Genel Mimarisi:

Türkmen ağaç öyü iki kısma ayrılır. Tarimli büyük öye Ak Öy , Tarimsiz olan küçük öye ise Göttikme denir[16].  Göttikmeyi genelde çobanlar kururlar (Resim 2  ).
Birkaç ailenin bir yerde toplanarak ağaç öy yapmalarıyla Oba (Küçük köy) meydana gelir. Genelde obaların arasında 5-6 kilometre mesafe olur[17].
Türkmenler arasında üç çeşit öy vardır: Geniş kümbeti olan Yomut Öyü , yarım yuvarlak olan Teke Öyü, yüksek ve köşeli kümbeti olan Çavdur Öyü, yeni yapılan “Tarimli” Öyüne ise 3-4 yıla kadar Ak Öy denir. Ak Öyün direkleri ve keçeleri ocaktan çıkan duman sonucunda zamanla kararır, böylelikle bu çadırlar kara öy adını alır. Yoksulların öyü de zaman boyunca hasara uğrayıp restore edilmediği için küçülür. Bu durumda ona kiçicek öy (küçük öy) veya “garip öy”  (fakir öy) denir[18].
Keçelerin çevresinde kemerin rolünü oynayan ve ağaç öyü rüzgarlardan koruyan kalın ip bulunur.
Keçe örtüsünün iki yararı vardır; kışın sıcaklığı artırır, yazın ise güneşin içeri girmesini engeller. Yazın ağaç öyün çevresi kilim veya keçeyle kapatılır, gelip geçenlerin içeriyi görmelerini engeller. Ancak kışın Keşme adındaki bir kalın örtü kullanılır. İç duvarları da yaklaşık 20 metre uzunluğundaki halılarla kapatılır.  Ayrıca kışın yerdeki keçenin altına kamış döşenir[19].

Öyün yüksekliği yaklaşık 5.6 metre çapı ise 5.3 metredir. Ağaç öyün içi odalara ayrılmasa da, her bölümün bir işlevi vardır. Kapının önü olan ön kısım ayakkabı yeridir. Ortaya yakın olan ön kısım ocak yeri, evin arka kısmı (dibi) ise ailenin uyuma yeridir.
Bayanların yeri sol taraftadır. Bayanlara ait olan kısımda yemek de yapılır. Çocuklar da bayanların yanında yer alırlar. Erkekler bölümünde arpa, buğday ve üzerine yatak döşek koyulan sandıklar saklanır. Ailenin her bir üyesi kendine ait yerde oturur. Orada yemek yer, orada uyur. Ocağın da yerleştiği orta bölüm misafiri ağırlama yeridir[20].
Misafirler her zaman Tör'de (evin dibi) ağırlanır. Tör kapıdan girdiğiniz zaman tam karşınızda yer alır. "Mihman atadan uludur" sözü Türkmenlerin misafirperverliğini gösterir[21].
Türkmen öýüniň bir bölümü özellikle mutfak eşyalarına ayrılır. Buna “Gap Böwür” denir.
Düyp Böwürde iyi günler için kullanılmak üzere ayrılmış olan eşyalar koyulur. Ocakbaşı; gap böwür tarafında yer almakla beraber, annelerin yeri olarak bilinmektedir. Onun karşısı ve sağ tarafı misafirlerin yeridir[22].

Evlendirilen oğul için yeni ağaç öy yapılır. Bazen yeni öy hazırlanana kadar baba öyünün  bir kısmı perde çekilip ona ayrılır.
Sayısı çok olan ailede, dip, Tutı (Perde) adında olan birkaç bölüme ayrılır: Tutılar (Perdeler) uyku zamanı hazırlanır. Böyle bir ailede aile başkanı uyumadan kimse uyumaz. Ondan sonra en büyük oğul kendi perdesini çeker. Sonra sıra diğer aile üyelerindedir. Bir ağaç öyde anne baba ile birlikte iki evlenmiş oğluyla gelinleri kalabilir. Ama aile üyeleri ondan fazla olursa o zaman en büyük oğul için yeni ak öy yapılır. Bu oğlun evi baba öyünün sağ tarafında yapılır, diğer oğulları ise solda ve sağda bir sıra ve düzene uyarak ev yapmaya devam ederler, öyle ki sonunda baba öyü tam ortada kalır.
.
Bir Öyü Oluşturan Önemli Elemanlar:

Türkmen ak öyü üç temel bölümden oluşur: Tüynük, tarim, uk. Bu üç eleman aynı zamanda Türkmenlerin aile yapısının üç temel unsurunu temsil etmektedir.
1- Tarim /Tärim (Resim 4) : Tarim ağaç öyün dayanma merkezi olarak hizmet eder ve merkezde durmasıyla aile içindeki erkeği temsil eder. Çünkü erkek ailenin merkezi olarak bilinir[23]. Bir ağaç öyün yapısında 4 Tarim vardır. Her Tarim 44 parça ağaçtan ( 20 adet bütün ve 24 tanesi kesik) oluşur. Ağaç parçaları, delinmiş olan deve derisiyle (Boyun kısmı) çaprazlama birbirine bağlanır. Ağaç parçaları bu eksenin çevresinde dönebilir ve parçaların hepsi açılıp kapanabilir. Onların açılmasıyla elmas şekli oluşur. Tarimler bir iple birbirine bağlanır. Onların bağlanmasıyla çevresi 5.5 metre ve çapı 16 metre olan silindirik şekilli bir boşluk oluşur. Tarim içinde kapıya bağlanan parça diğer ağaçlara göre daha yüksektir. Kapı için güvenli bir dayanak olabilmesi için, ağaç yüksek boyda yapılır. Tarimlerin yüksekliği kapalı halde 2. 20 cm ve açık halde ( dik durumda ) 1. 70 cm’ dir[24].
Türk kaynaklarında Türkmencedeki Tarim sözü yerine kerege kullanılmıştır. Yaşar Çoruhlu “Erken Devirde Türk Sanatı” Kitabında şöyle açıklamada bulunmuştur:
“Türkmenistan’da kerege genellikle dört kanattan oluşur. Keregeyi oluşturan hafif eğik çubuklar “gözler” (Türkmenistan şivesinde gözenek) bırakacak şekilde çaprazlama birbirine raptedilir. Bu ahşap aksamının tümüne “sünk” yani iskelet denir.[25]

2- Uk (Resim 5) : Tarimlere bağlanarak çatıyı (kubbeyi) meydana getiren eğik değneklere verilen isimdir[26].

Üstteki ucu tüynüğe, alttaki ucu tarime bağlanan ve Türkmen ak öyünün üst bölümünü meydana getiren uzun ince ağaçlardan her birine verilen isimdir. Türkmen aile yapısında, karı kocanın arasındaki ilişkiyi temsil etmektedir. Türkmen inancına göre eğer aradaki o ilişki olmazsa o zaman ailenin yapısı bozulur ve öy/ yuva yıkılır[27].
Bu terimde Türkçenin muhtelif lehçelerinde kimi farklılıklar gösterir. Bu çubuklar tepedeki ahşap çemberde sonlanır[28]. Kazaklarda ve Kırgızlarda “uvık” veya “ovık” da denilen bu değnekler 3, 5-4, m boyunda, bir tarafı yassı ve bükülmüş, diğer tarafı ise sivri ve ince olarak biçimlendirilmiştir.Türkmenistan’da da söz konusu çubuklara “uk” denir. Kubbeyi oluşturan bu aksama “omuz” da denilir. Teke çadırlarında bahsedilen kısmın eğimi 35 derece, yomut çadırlarında 20-25 derecedir. Bu oran Ersarilerde 37- 42 derece, Cavdurlarda (Çavuldur) ise 25- 30 derece arasında değişir[29].


Keman şeklinde olan uklar yaklaşık altmış ağaç parçasından oluşur. Uçları soyulmuş ve dipleri daha geniştir. Üzerindeki deliklere ince ipekler bağlanır.

3- Tüynük (düğnük) : Ağaç öyün üstündeki yuvarlak şeklinde olan ve pencere yerine geçen  kısımdır. Ağaç öyde yakılan ocağın ateşi tüynükten çıkar. Bu kısım birçok eğri ağaçtan oluşur. Dışarıdan bakınca bir çıkıntılı daire olarak görülür. Tüynüğün çevresinde yapılan deliklere ukların ucu girer[30].
Çadırda ateş yanarken mutlaka kapı kapalı olmalıdır. Kapı açık olduğu zaman duman tüynükten çıkmayacak ve yine içeriye çökecektir. Tüynük çadırın dünyaya açılan penceresidir[31].
Günümüz Türkiye’sinde “düğnük” denilen, uğların bağlandığı tepedeki çemberdir. Bu çembere Kırgızistan’da “cagarak, çangarak, çangrak veya tündük,” Kazakistan’da “şanrak” veya “şangırak”, Batı Türkistan’da tüynük, tünlük” denilir[32].
Çemberdeki delikler yine “göz” tabiriyle alınır. Tam daire şeklindeki çemberin gözlerinin sayısı 50- 100 arasında değişir.
Çatı çemberine Türkmenistan’da “tüynük” denir. Bunun içindeki parmaklıklara “carmak” adı verilir. Bunlar orta kısımda bir küçük kubbe oluştururlar. Bu içteki sopaların sayısı kabileden kabileye değişir. Yomutlar ve Göklenler sekizlik veya dokuzluk üç grup parmaklık kullanırken, Tekeler, Salurlar, Sarıklar ve Esrarılar yedilik, dokuzluk veya onluk demetler halinde iki grup parmaklık kullanırlar[33].
Kazak ve Kırgızlarda çemberin üzerindeki gözlerden 4, 6 ve 8’er çiftler halinde karşıdan karşıya geçen, gerilmiş çubukların oluşturduğu şekle “küldireviş” denilir[34].
Türkmen aile yapısında, tüynük ev kadınını simgelemektedir. Çünkü tüynüğün ağaç öyün en yüksek kısmında yer aldığı gibi, kadının yeri de aile içinde en yukarıdadır[35].
Tüynüğün Türkmen edebiyatı ve atalar sözünde de özel yeri vardır. Türkmenler arasında  “Ayın on dördü gece tüynükten görünür” değimi çok kullanılır. Yani ayın on dördü gece ayın tüynükten dolu göründüğü gibi hayattaki gerçekler de zamanında açık ve dolu bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Ünlü Türkmen şairi rahmetli Gurbannazar  Ezizov'un Türkmen çadırını ve gelinini anlatan güzel bir dörtlüğünde şöyle der:

Tüynüğünüzden gelin bolup ay baksın
Törünüzden ay bolup gelin baksın
Yaman niyet bilen işikten giren
Yagşı niyet bilen işikten çıksın[36]

4- Tüynük bağ (Düğnük ip) Tüynükten asılan güzel iptir. Genelde güzellik için yapılır[37].

5 – Çağarık (Resim 6): Tüynüğün içinde çaprazlama koyulan ağaçlardır. Çağrık evlenmemiş kızın güzelliğini temsil eder. Türkmenlerin arasında şöyle bir deyim vardır: “ Çaganagı çapraz olsa da dumanı doğru çıkar” bu deyim insanın sadece dış görünüşüne bakılmayacağını ve iç güzelliğinin de önemli olduğunu anlatmaktadır[38].
6- İşik (Eşik) : Ağaç öyün kapısıdır. İki parça ağaçtan oluşur. Dış kısmında yivler bulunmaktadır. Tarimlerın dibi o yivlere dayanır[39].
Çeşitli bölümlerine muhtelif isimler verilir. Bu ağaç kapıya Kazaklar “sıkırlavık” der. Tükiye Türkçesinde Eşik olarak bilinmektedir. Kıymetli kapılar gümüş veya altınla kaplanır. Kapı ahşaptır. [40]

7- Kamış: Yüksekliği 1.70 olan iki parça geniş banttan oluşur. Kamışlar yüksekliğine göre kesilip örülür. Kamış Tarimlerın dışına sarılır.

8- Keçe: Ağaç öyün örtüsünde kullanılan keçe 3 kısma ayrılır.
A-    Tarimin üzerini kapatan keçeler; bu keçeler dörtgen şeklinde olup, Durluk adını taşımaktadır.
B-    Üzük, ikizkenar yamuk şeklinde olan keçe parçalarıdır. Sayısı iki olmak üzere kümbet şeklinde olan ukların üzerine atılırlar.
C-    Serpik, daire şeklindedir. Serpik, tüynüğün de yer aldığı, ağaç öyün en yüksek yerine yerleştirilir.  Serpiğin eni tüynüğe göre 20-30 cm fazladır. Rüzgarın oynatmaması için çevresinde olan birkaç iple Tarimlere bağlanır. Keçelerin biçimi ve yapımı bayanların işidir[41].
Keçe örtüsünün iki yararı vardır: Kışın evi sıcak tutar, yazın serinletir. Yazın ağaç öyün çevresi bir kilim veya keçe ile sarılır. Bu, gelip geçenlerin evi görmesini engeller. Ancak kışın “keşme” adında olan bir kalın örtüyle ,  iç duvarı da 15-18 metre uzunluğunda olan halıyla kapatılır[42].


9- Dürlük Yaka: Boyu 16 metre ve eni 30 cm olan geniş bir banttır. Üst kısmında yer alan iplerle Durluk Yaka Tarimin yukarısına sıkıca bağlanır. Durluk Yaka, Tarimlerın yüksek ve düzgün durmasına yardımcı olur[43].
10- Bil Yüp (Bel kuşak) : Bil Yüp boyu 16 metre ama durluk yaka’ya göre eni daha geniş bir banttır. Bil Yüp ağaç evin kemeri olarak bilinmektedir. Tarimin üzerine yerleştirilen diğer parçaların ağırlığını taşıyabilmek ve rüzgar karşısında daha dayanıklı olması için Tarime destek verir. Türkmençede buna “golaň” adı da verilir[44].

11- Düzi: Cacimden yapılan iki ince banttan oluşur. Düziler ukların arasındaki mesafeleri ayarlayarak onların dışına sarılıp sert bağlanmalarını sağlarlar.  Böylece üzüğün keçesi yerleştirildiğinde onun dağılmasını engellerler[45].

12- Tarp Yapar: Keçe ve mattan oluşan bir parçadır. Onun kıvamlı olması ve kış aylarında soğuk rüzgarın ağaç öy içine girmesini engelleyebilmesi için, Keçeyi matın üzerine dikerler. 
13- Urğan: Şiddetli rüzgarlara karşı kullanılan,  yünden yapılan kalın bir iptir. İp öyün tavanından geçirilerek iki ağaç payenin desteğiyle yere bağlanır.
14- Küçük ağaç çiviler: Şiddetli rüzgarlarda kullanılır. Onları Tarimin yanında yere vurarak bir iple Tarime bağlarlar[46].
Bunların dışında
Çizim 1 Türkmen çadırının bölümlerini göstermektedir. Aynı zamanda Türk topluluklarının birçoğunda görülen çadırın şemasını gösteriyor. Bu yapı muhtemelen Hun devrinden beri aynı şekildeydi[47].


Ağaç Öy Nasıl Yapılır?
Ağaç öy ağaç iskeletinden ve keçe örtüsünden yapılır. Geniş alan ve yüksek yer onun için tercih edilir. Eğer seçildiği yer yüksek değilse o yere 10 cm gibi toprak örtülür.
İlk kapının çerçevesinin alt kısmı toprağa oturtulur. Sonra o çerçevenin kenarları oturtulup onun üst kısmı bağlanır. Kapı çerçevesinin dört köşesi iple berk bağlanır[48].
Sonra açılıp kapanan ağaç şebekesi yani “Tarim” oturtulur[49]. Tarim birbirine bağlanmış dört kısımdan oluşur. 2x2.30 boyutunda olan bir silindir şeklindedir. Yüksekliği 1.70 metredir.  Tarim birbirini kat etmekte olan çapraz ağaçlardan oluşur. Uzunluğu yaklaşık iki metredir.[50].
Kapının çerçevesi yerine koyulduktan sonra, Tarimin iki kanadı kapının iki tarafına bağlanır. Sonra Tarimin diğer iki parçası da diğer Tarimlere bağlanır, böylece daire şeklinde bir yapı oluşur. Sonra Tarim üzerine, eni 30 cm, “dürlük yaka” adında olan dokunmuş bir ipek  bağlanır. Onun üstüne daha ince olan, “bil yük” adındaki bir bant bağlanır.
öyün kümbet şeklindeki üst kısmını yerleştirmek çok hassas ve zor bir iştir. Çizim 1’de  hem uk hem de tüynük açık bir şekilde görülmektedir.
Uk ve tüynüğü birbirine bağlama işi, dört kişinin yardımlaşmasıyla yapılır.  Onlardan her biri iki uğun iki ucunu iki tüynüğün iki deliğinden geçirip diğer iki ucunu tutar. Sonra yapıcılar birlikte tüynüğü götürüp  Tarimlerın dört tarafında dururlar. Bir kişi tüynüğün altına geçip ağır bir direkle onu tutar. O anda diğer kişiler öyün dışında durmaktadır. Onlar iple, uğu Tarima bağlarlar.  Böylece tüynük olması gereken yerine yerleşir. Ondan sonra diğer ukları bağlamak kolaydır. Bu aşamada uklar Düzü adında olan ince bantla birbirine bağlanır.
Devamında, öy iskeleti keçe ile örtülür. Üç tür keçe bulunmaktadır. Birinci: Durluk, dikdörtgen şeklinde olan dört bölümden oluşur. Tarimlerı örtmek için kullanılır. İkinci: Üzük, silindir şeklinde olan iki bölümden oluşur. Onunla Tarimin üst kısmı kapatılır. Üçüncü: Serpik, daire şeklindedir, onunla tüynük kapatılır[51].
İlk önce durluk bağlanır. Onunla târimin çevresi kapatılır. Ukları da yarım metreye kadar kapatırlar. Ondan sonra üzükler bağlanır. Üzükler ukları kapatırlar. Nihayet serpikler bağlanır. Bu keçeler iple uklara ve târımlara bağlanırlar.
Sonra târımların kenarları üç parça kamışla kapatılır. Ağaç öyün arkasında kalan kamışa Arka Kamış denir.  Yaz aylarında eve rüzgar girmesi için, onu kenara çekip açmak mümkündür.

Güneşin evin içine direk girmemesi için ve ağaç öyün, kuzey, batı ve doğudan esen rüzgarlara maruz kalmaması için, ağaç öyün kapısı genelde güney tarafta yer alır[52].
Sel ve fırtına olduğu zaman birkaç ağaç çivisi ağaç öyün etrafında yere vurulup onların uçları serpik’in ipine bağlanır. 
Evi toparlama işi onu kurmaktan daha kolaydır. Kurucular önce öyün dışındaki ipleri açarlar. Uklar ve serpiklerin diğer ipleri çözülür. Sonra keçeler, yani serpik, durluk ve üzükler indirilir. Ondan sonra, sıra ağaç öyün iskeletine gelir. 
Bir kişi tüynüğün altındaki direkle tüynüğü tutar. Birkaç kişi de dışarıdan ukları tüynüğün deliklerinden çıkarır. Bu iş bir destekçi ağaçla veya ukla yapılır. Ondan sonra Tarimlerı birbirine bağlayan ipler açılır. Böylece kapı çerçevesindeki ağaçlar birbirinden ayrılırlar[53].


Öy Yapma İle İlgili Adet ve Gelenekler:

Gerek İslamiyet öncesi, gerekse İslamiyyeti kabulünden sonra kurulan Türk devletlerinin dini, sosyal yaşamalarında son derece etkin olan çadırlar, Türk Tarihi içinde belirli bir kültürü yansıtırlar. Türk’ün günlük hayatında, savaşlarında, gelenek ve törenlerinde renkleri ve çeşitleri ile ayrı ayrı anlamları sembolize etmektedir[54].
Çadırların biçimleri ve süslemeleri içlerinde yaşayanların ekonomik gücünü, inançlarını, gelenek ve göreneklerini, yaşam tarzlarını ve sanatsal zevklerini yansıtmaktadır. Bu nedenle çadır genel olarak bağlı olduğu kültürün çeşitli olgularını en iyi şekilde yansıtan kompleks bir yapıya sahiptir[55].
Bir ak öyün yapılması yeni bir hayatın başlaması anlamındadır. Bu ev yeni bir aileye kucak açacaktır. Ak renk iyilik ve mutluluğun simgesidir. Türkmenler biri uzak yola gidince “yolun ak olsun” derler. İnsanlar, peygamber yaşı ile bağlı olan 63 yaşa gelince “Ak Aş, Ak Koyun” töreni yaparak beyaz pilav yaparlar, beyaz koyun kurban ederler. Ağaç öyü’de beyaz yünden yaparlar. Bu, mutlu bir hayatı umut etmek anlamındadır.
Anadolu Türkmenlerinde de beyaz çadır uğurlu sayılır ve bir gecelik de olsa gerdek için kurulur. Ayrıca Dede Korkut kitabında Bayındır Han’ın misafirlerinden oğlu olanın ak otağa, kızı olanın kızıl otağa, çocuksuz olanları kara otağda konuk edilmesi renklerin sembolik önemini açıklamaktadır.
Oğuzlarda evlenecek olan gençler ok atar ve düştüğü yere çadır kurarlardı. Dede Korkut kitabında görülen “ Kızıla gerdek”, Altunluca gerdek” gibi ifadeler bu çadırların renkli olduğunu ve Sultan otağı gibi süslendiğini göstermektedir. Ancak genelde beyaz rengin tercih edildiği düşünülmektedir[56].
Türkler, yeni yurt ve ak öy yaptıklarında her zaman güzel törenlerle sevinçlerini de yansıtmışlardır.  
Bu gün Türkmenistan’da ve Türkmensahra’da yaşayan Türkmenlerin ağaç öy yaparken kendilerine özgü adetleri ve törenleri vardır. Ağaç öyün ağaç iskeleti yapıldıktan sonra tüynük ipi adında olan ve yere kadar uzanan iki ip Tüynüğe bağlanır.  Bu iplerin yukarıda olan uçlarına para takılır. Gençler o parayı elde etmek için birbiriyle rekabete girerler. O paraya Türkmenler arasında “baylık”[57] denir.
Ev yapımı başlayacağı zaman tüfeklerle havaya ateş açarlar. Ağaç öyün iskeleti yapıldıktan sonra ve ağaç öyün keçelerle kapatılmasından önce, gençler öyün içine girerek hançer oyununu[58] yerine getirirler. Böylece yeni öyü kutlarlar. Bayanlar tavandan kumaş gibi değerli şeyler asarlar. Gençler zıplayıp onu almaya çalışırlar[59].

Ağaç öy yapıldıktan sonra ağaç öy iyesi koyun kurban eder, Türkmen pilavı yapıp çevresindekilere dağıtır. Eğer öyde birileri ölürse öy sakinleri öyün yerini değiştirirler. Geçmişlerde uzaklara dahi göçerlerdi.
Ailedeki en yaşlı bayan serpiğin keçesini tüynüğe bağlar. Babanın, oğlu için göz önüne aldığı ağaç öy, genelde baba öyünün sağ tarafında yer alır.
Türkmenler öyü iyi günlerde (saatli günlerde) yapmak isterler. İyi günleri genelde din adamlarından öğrenirler. Bazı Türkmenlere göre, her ayın yedinci günü iyi gün olarak bilinmektedir.

Sonuç:

Türki halkları arasında çadırın büyük önemi vardır. Türklerin tarihine bakıldığında, Hunlar döneminde arabalarla taşınan çadırlardan, bugünkü Orta Asya ve Türkiye’de kullanılan çadırlara kadar, bu tür evin Türklerin arsında ne kadar öneme sahip olduğu görülmektedir. 
Özellikle Orta Asya Türkleri, modern bir hayatı sürdürdükleri halde değişik törenlerde sık sık çadır kullanırlar ki bu husus, onların ne kadar çadır tarzı eve bağlı olduklarını gösterir.
Türk Mimarisinin ortaya çıkardığı kubbe mimarisinin kökenini de kubbeli çadırlarda aramak gerekir. Bunların arasından ak öy- kara öy adlarıyla bilinen Türkmen çadırları yarım yuvarlak tavanlarıyla tam bir kubbe mimarisini yansıtmaktadır.  Üstelik tarihi araştırmalar, Hunlar devrindeki çadırlara en benzer ve en az değişen çadırın, Türkmen çadırı olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla bugün Türkmen çadırını koruyarak ve onu tekrar kurarak kendi eski tarihimizi tekrar yansıtabilmemiz ve bir Türkmen çadırının içine girdiğimizde kendimizi bir an olsun Hunlar döneminde yaşıyor gibi hissedebilmemiz mümkün olacaktır. 

-------------------------------------------------------- 



Kaynakça:

- Asgari Hangah, Asgar - Mohammad Şerif Kemali, “ İraniyan-e Torkaman”, Esatir Yayınevi, Tahran, 1995.
- Diyarbekirli, Nuretdin, “İslamiyetten Önce Türk Sanatı” Başlangıçtan Bugüne Türk Sanatı, Ankara 1993.
- Dieji, Abdolrahman, “İran Türkmenlerinin Dil ve Edebiyatına Genel Bir Bakış”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Bahar 2010, sayı 29, Ankara, 2011.
- Çürük, Cenap – Çiçekçiler, Ersin, “Örnekleriyle Türk Çadırları”, Askeri Müze Yayınları, İstanbul, 1983.
- Çoruhlu, Yaşar, “Erken Devirde Türk Sanatı”, Kabalıcı Yayınevi, İstanbul, 2007.
- Goli, Aminollah, “Seyr-i Der Tarih-i Siyasî, ictimaî-ye Torkmanha”, Tahran, Enteşarat-i Elm, 1987.
- Karimian, Masume, “İran” gazetesi, sayı: 3625, 86/02/10 h. yıl.
- Mackie, L. W. – Thompson, J., “Turkmen Tribal Carpets and Traditions”, Washington 1980.
- Ögel, Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş- Türklerde Ordu, Ordugah Otağ, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1984.
- Purmend, Tagi “Aköy”, Sahra gazeti, Türkmensahra- İran, no 280, 1387. h.
- Sahra gazeti, “ Negahi be alaçık, khaneye sonnati-e ghovme Torkaman”, Türkmensahra- İran, no 240, 1386. h
- Türklerde Çadır, Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı Yayınları, İstanbul, 1995.

İnternet Taramaları:

   


Ekler:










Resim 1: Türkmensahra- İran, Aktokay Köyü, Büyük klasik Türkmen şairi Mahtumkulu Fıragı’nın yıldönümü töreni (Fotoğraf: Abdurrahman DEVECİ)



                                                                                                       


Resim 2: Göttikme, Türkmensahra- İran, Damak Köyü ( Fotoğraf: Abdurrahman DEVECİ)




























Çizim 1: A. Orta Direk - B. Tüynük (Düğnük) - C. Uk Guşak- D. Uk çubukları- E. Bil yüp (Bel kuşak)- F. Tarim ve uk bağlantısı- G. Tarim- H. Çagarık yüp- I. Düp yüp (Ayak ipi), (Yaşar Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatının ABC’si)



Resim 3: Tagar devrine ait (MÖ VII. Yüzyıl) Boyar petrogliflerinde bulunan çadır tasvirleri (Yaşar Çoruhlu, “Erken Devirde Türk Sanatı”;  N. Diyarbekirli, 1993)


http://hazyna.com/hazyna/wp-content/uploads/2011/03/gara-oy-9-150x150.jpg
Resim 4: Tarim


http://hazyna.com/hazyna/wp-content/uploads/2011/03/gara-oy-6-150x150.jpg
                                                    Resim 5: Türkmen bayanlar ukları bağlamaktalar

http://hazyna.com/hazyna/wp-content/uploads/2011/03/gara-oy-5-150x150.jpg
Resim 6: Çagarık





















[1] Türklerde Çadır, Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı Yayınları, İstanbul, 1995, s.11.

[2] bkz. Abdolrahman Dieji, “İran Türkmenlerinin Dil ve Edebiyatına Genel Bir Bakış”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Bahar 2010, sayı 29, Ankara, 2011, s. 36.
[3] Cenap Çürük- Ersin Çiçekçiler, “Örnekleriyle Türk Çadırları”, Askeri Müze Yayınları, İstanbul, 1983, s. 13.
3. a. g. e., s. 13.

[4] a. g. e., s. 3.

[5] a. g. e., s. 15.

[6] Yaşar Çoruhlu, “Erken Devirde Türk Sanatı”, Kabalıcı Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 117.

[7] Cenap Çürük- Ersin Çiçekçiler, a. g. e., s. 15.

[8] Yaşar Çoruhlu, a. g. e., s. 55- 56.
[9] Türklerde Çadır, Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı Yayınları, s. 17.

[10] Yaşar Çoruhlu, “Erken Devirde Türk Sanatı”, Kabalıcı Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 119; L. W. Mackie- J. Thompson, Turkmen Tribal Carpets and Traditions, Washington 1980, s. 43.

[11] Yaşar Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatının ABC’si, s. 64-65.

[12] Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş- Türklerde Ordu, Ordugah Otağ, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1984  s. 23.

[13] Nuretdin Diyarbekirli, “İslamiyetten Önce Türk Sanatı” Başlangıçtan Bugüne Türk Sanatı, Ankara 1993, s. 17.

[14] Cenap Çürük- Ersin Çiçekçiler, s.13.
[15] a. g. e., s. 11

[16] Aminollah Goli, “Seyr-i Der Tarih-i Siyasî, ictimaî-ye Torkmanha”, Tahran, Enteşarat-i Elm, 1987, s. 307.

[17] Masume Karimian, “İran” gazetesi, sayı: 3625, 86/02/10 h.k. yıl, s. 11.

[18] Asgar Asgari Hangah- Mohammad Şerif Kemali, a. g. e., s. 113.

[19]  Masume Karimian, “İran” gazetesi, sayı: 3625, 86/02/10 h.k. yıl, s. 11.

[20] Asgar Asgari Hangah- Mohammad Şerif Kemali, a. g. e., s. 112.

[21] http://huzur.8m.com/turkmen_cadr.html

[25] Yaşar Çoruhlu, “Erken Devirde Türk Sanatı”, s. 121.

[26] a. g. e.,  s. 122.
[28] Nuretdin Diyarbekirli, “İslamiyetten Önce Türk Sanatı” , s. 49- 50. 
[29] Yaşar Çoruhlu, a. g. e.,  s. 122; L. W. Mackie- J. Thompson, “Turkmen Tribal Carpets and Traditions”, s. 50.

[30] Tagi Purmend, “Aköy”, Sahra gazeti, Türkmensahra- İran, no 280, 1387. h., s. 4.
[31] http://huzur.8m.com/turkmen_cadr.html.

[32]  Nuretdin Diyarbekirli, a. g. e., s. 50.

[33] Yaşar Çoruhlu, “Erken Devirde Türk Sanatı”, s. 122;  L. W. Mackie- J. Thompson, “Turkmen Tribal Carpets and Traditions”, s. 50-51.

[34] Yaşar Çoruhlu,a. g. e., s. 122.
[36] http://huzur.8m.com/turkmen_cadr.html
[37] Sahra gazeti, “ Negahi be alaçık, khaneye sonnati-e ghovme Torkaman”, Türkmensahra- İran, no 240, 1386. h., s. 4.
[40] Yaşar Çoruhlu, “Erken Devirde Türk Sanatı”, Kabalıcı Yayınevi, İstanbul, 2007.
s. 122; L. W. Mackie- J. Thompson, Turkmen Tribal Carpets and Traditions, Washington 1980, s.50.

[42] Aminollah Goli, “Seyr-i Der Tarih-i Siyasî, ictimaî-ye Torkmanha”, Tahran, Enteşarat-i Elm, 1987, s. 307.

[43] Asgar Asgari Hangah- Mohammad Şerif Kemali, “ İraniyan-e Torkaman”, Esatir Yayınevi, Tahran, 1995, s. 110.
[44] Sahra gazeti, “ Negahi be alaçık, khaneye sonnati-e ghovme Torkaman”, Türkmensahra- İran, no 240, 1386. h., s. 4.
[47] Yaşar Çoruhlu, a. g. e., s. 120; N. Diyarbekirli, 1972).
[48] Asgar Asgari Hangah- Mohammad Şerif Kemali, “ İraniyan-e Torkaman”, s. 109.
[49] Tagi Purmend, a. g. e.,  s. 4.
[50] http://huzur.8m.com/turkmen_cadr.html.
[51] Asgar Asgari Hangah- Mohammad Şerif Kemali, a. g. e., s. 110.
[52] Sahra gazeti, “ Negahi be alaçık, khaneye sonnati-e ghovme Torkaman”, Türkmensahra- İran, no 240, 1386. h., s. 4.
[53] Asgar Asgari Hangah- Mohammad Şerif Kemali, “ İraniyan-e Torkaman”, Esatir Yayınevi, Tahran, 1995, s. 112.
[54] Cenap Çürük- Ersin Çiçekçiler, “Örnekleriyle Türk Çadırları”, s. 3.
[55] Türklerde Çadır, Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı Yayınları, s. 11.

[56] Cenap Çürük- Ersin Çiçekçiler, “Örnekleriyle Türk Çadırları”, s. 14.

[57] Zenginlik anlamında
[58] Türkmenler arasında bu oyuna zikir de denir. Şamanlardan kalan, halka kurup yapılan içinde ilahi söylenen bir oyundur.
[59] Aminollah Goli, “Seyr-i Der Tarih-i Siyasî, ictimaî-ye Torkmanha”, Tahran, Enteşarat-i Elm, 1987, s. 306.

هیچ نظری موجود نیست:

ارسال یک نظر